Türkiye’nin toplumsal, ekonomik ve kültürel yönden gelişmesinde önemli rol oynayacak olan gençlerin, Üniversiteye Öğrenci Seçme ve Yerleştirme sınavıyla ilgili olarak yaşadıkları kaygıların bilinmesi, çözüm yolları üzerinde düşünülmesi hem gençlerin geleceği hem de toplumumuzun geleceği açısından çok büyük önem taşımaktadır.

 

Ülkemizde her yıl farklı lise türlerinden mezun olan binlerce genç üniversiteye giriş sınavına girmektedir. Üniversiteye Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi, Türk eğitiminde en çok tartışılan konulardan birisidir. Üniversiteye Giriş Sınavları, hem eğitim sistemindeki doğurguları, hem teknik yapısı hem de bireyler üzerindeki psikolojik etkileri gibi yönlerden tartışmalara konu olmuştur. Sınava girecek öğrenci sayısının fazla olması ve bir yükseköğretim programına yerleştirilecek öğrenci sayısının az olması öğrencilerde kaygıya neden olmaktadır.

 

Özellikle sınava ilk kez girecek öğrenciler, bir yandan okul derslerini başarıp yüksek notlar almaya çalışırken, diğer yandan üniversite sınavına yönelik hazırlık yapmaya çalışmaktadır. Bu hazırlık sırasında, okul derslerini ihmal edilebilmekte ve düşük notlar alabilmektedir. Okul derslerine yeteri kadar zaman ayıramadığı için Ortaöğretim Başarı Puanı’nın (OÖBP) düşeceğinden korkabilmektedir. Ayrıca öğrenciler, dershanelerin, etütlerin konuları ele alma ve anlatma yöntemlerini, okula göre üniversiteye daha hazırlayıcı bulmaktadır. Bu nedenle öğrenciler, okuldaki dersler sırasında dershanenin kendilerine verdiği ödevlere zaman ayırmak istemekte hatta öğretmenlerinin anlattığı konuları da üniversite sınavına hazırlayıcı nitelikte olmasını beklemektedirler. Ayrıca okulda derslerde geçirilen zamanı kayıp zaman olarak görüp okula devamsızlık yapabilmektedir. Bu durum öğretmenler, idare, veli ve öğrenciler arasında anlaş­mazlıkların yaşanmasına da yol açabilmektedir.

 

Sınava hazırlanan öğrencilerin yaşadığı güçlüklerden biri de meslek seçimidir. Öğrencilerin önemli bir kısmı, meslek seçimi konusunda hem kendi ilgilerini ve yeteneklerini hem de tercih edeceği meslek alanları hakkında yeteri kadar bilgiye sahip değildirler. Bunun yanı sıra tercihlerini nasıl yapacakları konusunda da yeterli bilgiye sahip değildirler.

 

Aile ve çevre öğrencilerin yaşamlarında oldukça önemli bir yere sahiptir. Öğrencinin yaşadığı sınav kaygısının birçoğu ailesi ve yakın çevresi tarafından da yaşanmaktadır. Bu durumda aile ve yakın çevre, öğrencinin yaptıklarını merak etmekte, onu izlemekte, yaptıkları ve yapacakları hakkında kendilerine bilgi verilmesini beklemekte hatta onun kararlarına karışarak (örneğin tercihler konusunda) yaşamına yön verebilmektedirler. Bu ise sınava hazırlanan öğrenciyi, sınavı kazanamazsa ailesine ve çevresine ne diyeceği konusunda sıkıntıya sokmaktadır.

 

Üniversiteye öğrenci seçme işleminin tek günde iki oturumla yapılıyor olması nedeniyle öğrenciler sınav günü hasta olmak, üzücü bir olayla karşılaşmak gibi olumsuz bir durum yaşayacaklarından da endişe duymaktadırlar.

 

Üniversiteye giriş sınavı son yıllarda özellikle medya araçlarının da artması ve konuya yoğun dikkat çekilmesiyle birlikte, sayıları 1.5 milyona yaklaşan genç bir grubun başarılı olabilmek, bir yükseköğretim programını kazanarak eğitim almaya hak kazanmak adına yarıştığı, dolayısıyla toplumun büyük bir kesiminin ilgilendiği bir konu haline gelmiştir. Çünkü bu sınav tüm öğrencilerin ve onların velilerinin hayatında son derece önemli bir yere sahiptir. Bu sınav sonunda sınavı kazanan öğrenciler öğrenim görmek istedikleri meslek branşlarında öğrenim görmeye hak kazanmaktadırlar. Sınav sonunda öğrencilerin öğrenim görmek istedikleri meslek dallarına göre sözel ağırlıklı, sayısal ağırlıklı, eşit ağırlıklı puanı ve yapılan yabancı dil sınavına girdikleri taktirde yabancı dil ağırlıklı YKS puanı hesaplanmaktadır. Öğrencileri ve öğrencilerin yaşadığı toplumdaki bireyleri ilgilendiren bu sınavda örgencilerin başarıları pek çok faktöre bağlıdır. Bireysel, ailesel ve toplumsal yönleri, nedenleri ve doğurguları açısından çok yönlü ele alınıp tartışılan üniversiteye giriş sınav sistemi Türkiye’ de güncel olarak kalmaya devam edecektir.

 

Türkiye’de ortaöğretim kurumlarından mezun olmuş ve yükseköğretim kurumlarına devam etmek isteyen öğrencilerin sayısı ile yükseköğretim kurumlarının öğrenci alma kapasitesi arasındaki dengeler son otuz yıldan bu yana oldukça hızlı bir büyüme eğilimi göstermektedir. Dolayısıyla bu büyüme kişilerin ve kurumların sorunlarının büyümesine, basta gençler olmak üzere tüm aileleri etkisi altına alan bir stres dönemini ifade etmektedir. Böylesine önemli bir dönemin başarıyla, atlatılması için özellikle öğrencilerin sınav hakkındaki duygu, düşünce ve tutumlarının belirlenmesi, öğrenmeye motive olmaları, anne-babanın yapıcı bir şekilde desteğinin sağlanması oldukça önemlidir.

 

Türkiye’de sınav sistemi sık sık değişiyor.  Yükseköğretime giriş sınavının (YGS ve LYS sınavları) adı değişmiş ve yeni sistemin adı ‘Yükseköğretim Kurumları Sınavı’ (YKS) olmuştur. Bu yıl değişen yeni sınav sistemiyle de öğrenci ve velilerin kaygısı artmış durumdadır. Üniversiteye gitmek isteyen öğrenciler gözünü YKS sınavına çevirmektedir. Ancak hayattan beklentiler zaman zaman gerçekleşmeyebilir. Buna rağmen tekrar tekrar sınava girilebilir ve tüm olumsuz koşullara ve deneyimlere rağmen çalışma alışkanlıkları, sınava ilişkin tutumlar, doğru planlama, gerçekçi hedefler belirleme, düzenli bir yaşam sürdürme, sosyal aktiviteler için kendine zaman ayırma gibi faktörlere dikkat edilerek başarıya ulaşılabilir.

 

YKS sınavı bir “kişilik ölçeği” ya da “zeka testi” değildir. Öğrencilerin panik olmalarını gerektiren bir uygulama bulunmamaktadır. Sadece şekilsel açıdan değişiklikler mevcuttur. İçerik yönünden bir değişiklik söz konusu değildir. Bu gerçeğin bilincinde olarak stresten uzak, psikolojik sağlığını koruyarak verimli şekilde hazırlanmak gerekir. Depresyon, anksiyete (kaygı) bozukluğu, uyku bozukluğu, kaygıyla başa çıkmak için uygun olmayan yollar kullanma, davranış bozuklukları vb. görüldüğü takdirde psikolojik destek almak uygundur.